Mitolojik çağlarda, buralardaki dağlarda, Tanrı Taurus ve Tanrıçaları yaşarmış. Tanrı Taurus'un Side adında çok sevdiği bir kızı varmış. İlkbahar geldiğinde, kız, Manavgat (Manua) nehrinin boyunca gezip oynamaya, nehrin Su perileriyle (nymphe) şarkılar söyleyip, dans etmeye bayılırmış.
Bir gün, yine dağlardan aşağılara inip, nehir kenarında Su Perileriyle buluşmuş, el ele, kol kola denize kadar ulaşmışlar. Dönüş yolunda şarkılar söyleyip, danslar ederek nehir boyunca ilerlerken, Side güneşte pırıl pırıl parlayan çiçekleri ve yaprakları olan bir ağaç görmüş. Çiçekleri o kadar hoşuna gitmiş ki, ağaçtan küçük bir dal koparmaktan kendini alamamış… Dalın koptuğu yerden kan gibi kırmızı bir sıvı akmaya başlamış… Ve çok geçmeden ağacın altına yayılmış... Side'nin ayakları toprağa yapışmış, olduğu yerde kalmış... Su Perilerinin yardımı da hiçbir işe yaramamış… Güneş kavuşurken, Su Perilerinin korkulu bakışları arasında Side, bir anda, dalını kopardığı ağacın şeklini almış.
Tanrı Taurus, durumu öğrenince çok üzülmüş ve halkıyla beraber Nehir kenarına inmiş, su Perilerinin yardımıyla Side'yi bulmuş, ağacı koklayıp öpmüş ve etrafındakilere dönerek: "Bundan sonra, benim sevgili kızım Side artık yok! Ama kendi canıyla, kanıyla oluşturduğu bu ağaç var. Çocuklarınız bundan böyle, Side’mde eğlensin, yalnız kalmasın diye gölgesinde oynayacak, her sonbahar geldiğinde, içlerinde yüzlerce Side taşıyan meyvesinden yararlanacak ve Side sonsuza dek yaşayacaktır!" demiş.Bu ağacın şimdiki adı "NAR" dır.